|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
derece |
extent n.
|
|
A reform of this calibre cannot be tackled with incomplete studies of the extent of the dependency of the regions.
Bu çapta bir reform, bölgelerin bağımlılık derecesine ilişkin eksik çalışmalarla ele alınamaz.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
derece |
rating n.
|
|
I have thus proposed that the frost rating be lowered to -40ºC.
Bu nedenle donma derecesinin -40ºC'ye düşürülmesini önerdim.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
derece |
degree n.
|
|
On the other hand, we have achieved the required degree of harmonisation.
Öte yandan gerekli uyumlaştırma derecesine ulaşmış bulunuyoruz.
More Sentences
|
| General |
|
| 4 |
General |
derece |
stage n.
|
|
The doctor informed us that mom has stage four cancer.
Doktor; annemizin dördüncü dereceden kanser olduğu konusunda bizi bilgilendirdi.
More Sentences
|
| 5 |
General |
derece |
level n.
|
|
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
Aşırı avlanma nedeniyle bazı balık stokları tehlikeli derecede azaldı.
More Sentences
|
| 6 |
General |
aşırı derece |
extreme n.
|
|
Recovery is stretching definitions to the extreme.
Geri kazanım, tanımları aşırı derecede esnetiyor.
More Sentences
|
| 7 |
General |
birinci derece |
first degree n.
|
|
Dan stood trial for the first degree murder of Linda Smith.
Dan, Lind Smith hakkında birinci derecede cinayetten yargılandı.
More Sentences
|
| 8 |
General |
derece |
grade n.
|
|
Chris got a very nice grade on that difficult homework assignment.
Chris o zor ev ödevinden çok güzel bir derece aldı.
More Sentences
|
|
|
| 9 |
General |
derece |
degree n.
|
|
Each individual carries a degree of responsibility for the future of the whole.
Her bir birey, bütünün geleceği için bir dereceye kadar sorumluluk taşır.
More Sentences
|
| 10 |
General |
derece |
degrees n.
|
|
They rely to varying degrees on private-funded provision to complement these public schemes.
Bu kamu programlarını tamamlamak için çeşitli derecelerde özel finansmanlı tedariklere güvenmektedirler.
More Sentences
|
| 11 |
General |
birinci derece şüpheli |
prime suspect n.
|
|
Tom is no longer our prime suspect.
Tom artık bizim birinci dereceden şüphelimiz değil.
More Sentences
|
| 12 |
General |
santigrat derece |
celsius n.
|
|
Water boils at 100 degrees Celsius.
Su, 100 santigrat derecede kaynar.
More Sentences
|
| 13 |
General |
sıfır (derece) |
zero n.
|
|
The temperature outside dropped to zero degrees Celsius.
Dışarıdaki sıcaklık sıfır santigrat dereceye düştü.
More Sentences
|
| 14 |
General |
göstermek (derece vb) |
register v.
|
|
The thermometer registered minus ten last night.
Termometre dün gece eksi 10'u gösterdi.
More Sentences
|
| 15 |
General |
(derece/ödül) vermek |
confer v.
|
|
An honorary doctorate was conferred on him by Oxford University.
Oxford Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora unvanı verilmiştir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
derece vermek |
degree v.
|
|
The college bestowed an honorary degree on him.
Üniversite ona onursal bir derece verdi.
More Sentences
|
| 17 |
General |
(derece vb.) göstermek |
register v.
|
|
Today's temperature reached an all-time high according to the number registered on the thermometer.
Termometrenin gösterdiği sayıya göre bugünün sıcaklığı tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.
More Sentences
|
| 18 |
General |
son derece mutlu |
on cloud nine adj.
|
|
Tom was on cloud nine today.
Tom bugün son derece mutluydu.
More Sentences
|
| 19 |
General |
son derece |
utmost adj.
|
|
The Commission considers it of the utmost importance for the proposal to be rapidly adopted.
Komisyon, teklifin hızla kabul edilmesinin son derece önemli olduğunu düşünmektedir.
More Sentences
|
| 20 |
General |
son derece nadir |
extremely rare adj.
|
|
This kind of consensus really is extremely rare.
Bu tür bir fikir birliği gerçekten son derece nadirdir.
More Sentences
|
| 21 |
General |
son derece önemli |
highly important adj.
|
|
The effective annual interest rate in particular is highly important for the consumer.
Özellikle efektif yıllık faiz oranı tüketici için son derece önemlidir.
More Sentences
|
| 22 |
General |
son derece önemli |
extremely important adj.
|
|
Coherence between these two instruments is, in my opinion, extremely important.
Bu iki araç arasındaki uyum bence son derece önemlidir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
son derece iyi |
exceptionally good adj.
|
|
I have a few reservations about some of the details, but on the whole it is an exceptionally good report.
Bazı ayrıntılar konusunda bazı çekincelerim var, ancak genel olarak son derece iyi bir rapor.
More Sentences
|
| 24 |
General |
son derece popüler |
extremely popular adj.
|
|
This leisure activity has become extremely popular over recent years.
Bu boş zaman aktivitesi son yıllarda son derece popüler hale gelmiştir.
More Sentences
|
| 25 |
General |
son derece iyi |
extremely good adj.
|
|
This committee and its report have been an extremely good exercise.
Bu komite ve raporu son derece iyi bir çalışma olmuştur.
More Sentences
|
| 26 |
General |
o derece |
that adj.
|
|
Because I do believe artists are that powerful.
Çünkü sanatçıların o derece güçlü olduğuna inanıyorum.
More Sentences
|
| 27 |
General |
üçüncü derece |
third-degree adj.
|
|
The fire left her with a third-degree burn which took months to fully heal.
Yangında üçüncü derece yanık oluştu ve tamamen iyileşmesi aylar sürdü.
More Sentences
|
| 28 |
General |
bu derece |
this adj.
|
|
It is fitting that our House should be at the forefront in European terms in promoting this degree of transparency.
Meclisimizin bu derece şeffaflığı teşvik etme konusunda Avrupa'da ön sıralarda yer alması yerinde olacaktır.
More Sentences
|
|
|
| 29 |
General |
son derece |
exceedingly adv.
|
|
I thought that went exceedingly well.
Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum.
More Sentences
|
| 30 |
General |
son derece |
intensely adv.
|
|
It really is an intensely difficult problem.
Bu gerçekten de son derece zor bir meseledir.
More Sentences
|
| 31 |
General |
son derece |
enormously adv.
|
|
I should like to offer my congratulations to the two rapporteurs on an enormously complicated and difficult task.
İki raportörü son derece karmaşık ve zor bir görevi yerine getirdikleri için tebrik etmek isterim.
More Sentences
|
| 32 |
General |
son derece |
extremely adv.
|
|
The Commission is extremely pleased with this support.
Komisyon bu destekten son derece memnundur.
More Sentences
|
| 33 |
General |
son derece |
vitally adv.
|
|
That is the vitally important and utterly fundamental strategy that we must pursue.
İzlememiz gereken hayati derecede önemli ve son derece temel strateji budur.
More Sentences
|
| 34 |
General |
son derece |
immensely adv.
|
|
This is also immensely important to the new countries which will be joining us.
Bu, bize katılacak yeni ülkeler için de son derece önemlidir.
More Sentences
|
| 35 |
General |
son derece |
deeply adv.
|
|
I also found the reports to which you refer deeply disturbing.
Bahsettiğiniz raporları da son derece rahatsız edici buldum.
More Sentences
|
| 36 |
General |
son derece |
tremendously adv.
|
|
The decision by the European Patent Office will be tremendously important.
Avrupa Patent Ofisi'nin vereceği karar son derece önemli olacaktır.
More Sentences
|
| 37 |
General |
son derece |
in the extreme adv.
|
|
Firstly, I find the whole anti-road sentiment of this report baffling in the extreme.
Öncelikle, bu raporda yer alan karayolu karşıtı düşünceleri son derece şaşırtıcı buluyorum.
More Sentences
|
| 38 |
General |
son derece |
deadly adv.
|
|
The terrorist threat is deadly serious.
Terör tehdidi son derece ciddidir.
More Sentences
|
| 39 |
General |
son derece |
highly adv.
|
|
We will monitor that during the Budget very constructively, but with a highly critical eye.
Bütçe süresince bunu çok yapıcı bir şekilde ama son derece eleştirel bir gözle izleyeceğiz.
More Sentences
|
| 40 |
General |
son derece |
terribly adv.
|
|
For all the fine words and the rhetoric, we stand empty-handed; which is terribly tragic.
Tüm güzel sözlere ve retoriğe rağmen elimiz boş duruyoruz; bu da son derece trajik.
More Sentences
|
| 41 |
General |
son derece |
desperately adv.
|
|
This is desperately needed, for we have been talking about European energy levies unproductively for the past decade.
Son on yıldır Avrupa enerji vergileri hakkında verimsiz bir şekilde konuştuğumuz için buna son derece ihtiyaç var.
More Sentences
|
| 42 |
General |
son derece |
strongly adv.
|
|
She strongly resembles her grandmother.
Son derece büyükannesine benzer.
More Sentences
|
| 43 |
General |
son derece |
exceptionally adv.
|
|
He is clearly an exceptionally talented, able and intelligent central banker.
Kendisinin son derece yetenekli, becerikli ve zeki bir merkez bankacısı olduğu açıktır.
More Sentences
|
| 44 |
General |
son derece |
awfully adv.
|
|
It's awfully cold today.
Hava bugün son derece soğuk.
More Sentences
|
| 45 |
General |
son derece |
profoundly adv.
|
|
Parliament's decision reflects a number of profoundly different expectations.
Parlamentonun kararı son derece farklı bir dizi beklentiyi yansıtmaktadır.
More Sentences
|
| 46 |
General |
son derece |
critically adv.
|
|
Ireland's future relationship with the European Union is a critically important matter.
İrlanda'nın Avrupa Birliği ile gelecekteki ilişkisi son derece önemli bir konudur.
More Sentences
|
| 47 |
General |
son derece |
acutely adv.
|
|
The mass rallies in Madrid demonstrated that people are acutely exasperated with and determined to fight Europe Inc.
Madrid'deki kitlesel mitingler, insanların Europe Inc'e karşı son derece öfkeli ve mücadeleye kararlı olduğunu gösterdi.
More Sentences
|
| 48 |
General |
son derece |
incredibly adv.
|
|
If that is true, it is an incredibly serious matter.
Eğer bu doğruysa bu son derece ciddi bir konudur.
More Sentences
|
| 49 |
General |
son derece |
incredibly adv.
|
|
This would be an incredibly bold experiment for our institution to undertake.
Bu, kurumumuzun üstlenmesi gereken son derece cesur bir deney olacaktır.
More Sentences
|
| 50 |
General |
son derece |
remarkably adv.
|
|
I first thought it was a remarkably intelligent achievement on my part, but it was done by the machine.
İlk başta bunun benim açımdan son derece zekice bir başarı olduğunu düşündüm, ancak makine tarafından yapıldı.
More Sentences
|
| 51 |
General |
son derece |
supremely adv.
|
|
She was supremely confident in her abilities.
Kadın, yeteneklerinden son derece emin.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 52 |
Common Usage |
orta derece |
intermediate adj.
|
|
| General |
|
| 53 |
General |
ilk başta son derece mantıklı gelen sonrasında anlamsızlaşan düşünce |
epiphanot n.
|
|
| 54 |
General |
smokin ve beyaz papyondan oluşan son derece resmi erkek akşam kıyafeti |
white tie n.
|
|
| 55 |
General |
derece |
sphere n.
|
|
| 56 |
General |
1. derece doğal sit alanı |
grade 1 natural site area n.
|
|
| 57 |
General |
derece |
plane n.
|
|
| 58 |
General |
en üstün derece |
superlative n.
|
|
| 59 |
General |
ikinci derece |
second class n.
|
|
| 60 |
General |
üçüncü derece |
third degree n.
|
|
| 61 |
General |
derece |
pitch n.
|
|
| 62 |
General |
derece |
measure n.
|
|
| 63 |
General |
olumlu derece |
positive n.
|
|
| 64 |
General |
avrupa toplulukları ilk derece mahkemesi |
court of first instance of the european communities n.
|
|
| 65 |
General |
eksi yedi derece |
minus seven degrees n.
|
|
| 66 |
General |
derece |
temperature n.
|
|
| 67 |
General |
derece |
station n.
|
|
| 68 |
General |
ikinci derece düzgeç |
second order system n.
|
|
|
|
| 69 |
General |
az bir derece/miktar |
touch n.
|
|
| 70 |
General |
derece |
shade n.
|
|
| 71 |
General |
derece |
remove n.
|
|
| 72 |
General |
derece |
standard n.
|
|
| 73 |
General |
tehlike şiddet derece kategorileri |
hazard severity categories n.
|
|
| 74 |
General |
derece |
scale n.
|
|
| 75 |
General |
yüksek derece |
high level n.
|
|
| 76 |
General |
derece |
gradation n.
|
|
| 77 |
General |
belirli bir konuya son derece yabancı olan insan topluluğu (bihaber kitle) |
uninitiate n.
|
|
| 78 |
General |
derece |
step n.
|
|
| 79 |
General |
akademik derece |
academic degree n.
|
|
| 80 |
General |
onursal derece |
honorary degree n.
|
|
| 81 |
General |
derece |
peg n.
|
|
| 82 |
General |
derece |
clinical thermometer n.
|
|
| 83 |
General |
derece |
dignity n.
|
|
| 84 |
General |
son derece beceriksizce yapılmış bir taklit |
travesty n.
|
|
| 85 |
General |
disipline son derece önem veren amir |
martinet n.
|
|
| 86 |
General |
orta derece hasar |
moderate damage n.
|
|
| 87 |
General |
manyetik alan içine konulduğunda 90 derece açıyla dönme yapan madde |
diamagnet n.
|
|
| 88 |
General |
son derece soğuk olma durumu |
frigidity n.
|
|
| 89 |
General |
orta derece |
middle level n.
|
|
| 90 |
General |
son derece hoş |
overnice n.
|
|
| 91 |
General |
manyetik maddelerin manyetik alan içinde 90 derece açıyla sıralanışı |
diamagnetism n.
|
|
| 92 |
General |
üçüncü derece |
tertiary n.
|
|
| 93 |
General |
morfin alışkanlığının ya da miktarının derece derece azaltılarak kesilmesi |
demorphinisation n.
|
|
| 94 |
General |
derece |
point n.
|
|
| 95 |
General |
son derece azimli |
dogged perseverance n.
|
|
| 96 |
General |
son derece |
extremity n.
|
|
| 97 |
General |
topolojik derece |
topological degree n.
|
|
| 98 |
General |
son derece sesli müzik sistemi (araba vb) |
king kong n.
|
|
| 99 |
General |
son derece cazip ya da dikkat çekici kişi veya şey |
showstopper n.
|
|
| 100 |
General |
derece |
rank n.
|
|
| 101 |
General |
derece derece değişme |
gradation n.
|
|
| 102 |
General |
derece derece yükselen sıralar |
gradine n.
|
|
| 103 |
General |
doksan derece dönüş |
90-degree turn n.
|
|
| 104 |
General |
yüz seksen derece dönüş |
180-degree turn n.
|
|
| 105 |
General |
üçyüz altmış derece dönüş |
360-degree turn n.
|
|
| 106 |
General |
kendini abartılı bir şekilde önemli gören ikinci derece çalışan |
jack-in-office n.
|
|
| 107 |
General |
birinci derece tarihi eser |
first-degree historical monument n.
|
|
| 108 |
General |
son derece enerjik kimse |
self-starter n.
|
|
| 109 |
General |
son derece üzücü |
tear-jerker n.
|
|
| 110 |
General |
son derece |
extreme n.
|
|
| 111 |
General |
derece |
estate n.
|
|
| 112 |
General |
en düşük derece |
minimum n.
|
|
| 113 |
General |
derece |
rate n.
|
|
| 114 |
General |
son derece hızlı biçimde yayılan ve kontrol altına alınamayan orman yangını |
crown fire n.
|
|
| 115 |
General |
derece derece çıkma |
gradation n.
|
|
| 116 |
General |
derece derece inme |
gradation n.
|
|
| 117 |
General |
birinci derece akraba |
first degree relative n.
|
|
| 118 |
General |
üçüncü derece akrabalık |
third-degree relative n.
|
|
| 119 |
General |
gölgede kırk derece |
40 degrees in the shade n.
|
|
| 120 |
General |
gölgede kırk derece |
40 degrees celsius in the shade n.
|
|
| 121 |
General |
gölgede 40 derece |
40 degrees in the shade n.
|
|
| 122 |
General |
gölgede 40 derece |
40 degrees celsius in the shade n.
|
|
| 123 |
General |
birinci derece akraba |
immediate family n.
|
|
| 124 |
General |
üçüncü derece akrabalar |
third degree relatives n.
|
|
| 125 |
General |
zayıf derece |
poor degree n.
|
|
| 126 |
General |
son derece kısa boylu insanlar |
little people n.
|
|
| 127 |
General |
santigrat derece |
centigrade degrees n.
|
|
| 128 |
General |
birinci derece akrabalar |
immediate relatives n.
|
|
| 129 |
General |
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit |
gangnam n.
|
|
| 130 |
General |
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit |
kangnam n.
|
|
| 131 |
General |
ikinci derece tedbirler |
low-regret measures n.
|
|
| 132 |
General |
derece verme yetkisi |
degree awarding power n.
|
|
| 133 |
General |
profesyonel derece |
professional degree n.
|
|
| 134 |
General |
mesleki derece |
professional degree n.
|
|
| 135 |
General |
abd'de şükran günü'nden sonraki ilk cuma günü kutlanan gün boyunca tüketicilerin hemen hemen tüm ürünleri son derece indirimli fiyatlarla aldıkları gün |
black friday n.
|
|
| 136 |
General |
derece |
range n.
|
|
| 137 |
General |
elde edilebilecek en yüksek derece |
ultima thule n.
|
|
| 138 |
General |
derece |
caliber n.
|
|
| 139 |
General |
derece |
calibre n.
|
|
| 140 |
General |
(tavırda/davranışta) 180 derece değişim |
backflip n.
|
|
| 141 |
General |
(tavırda/davranışta) 180 derece değişim |
backflipping n.
|
|
| 142 |
General |
(tavırda/davranışta) 180 derece değişim |
backflip n.
|
|
| 143 |
General |
derece |
cense [obsolete] n.
|
|
| 144 |
General |
derece |
notch n.
|
|
| 145 |
General |
son derece riskli yol |
tightrope n.
|
|
| 146 |
General |
son derece belirsiz durum |
tightrope n.
|
|
| 147 |
General |
son derece yıkıcı çatışma |
armageddon n.
|
|
| 148 |
General |
son derece doğru olma |
ultraprecision n.
|
|
| 149 |
General |
son derece kesin olma |
ultraprecision n.
|
|
| 150 |
General |
son derece hatasız olma |
ultraprecision n.
|
|
| 151 |
General |
derece |
level n.
|
|
| 152 |
General |
yüz seksen derece değişme |
bit flip n.
|
|
| 153 |
General |
masonlukta üçüncü derece |
master mason n.
|
|
| 154 |
General |
akademik derece verme |
laureation n.
|
|
| 155 |
General |
belirli bir derece |
manner n.
|
|
| 156 |
General |
fark yaratan miktar veya derece |
margent n.
|
|
| 157 |
General |
ölçüm, miktar veya derece farkı |
margin n.
|
|
| 158 |
General |
derece |
hade [dialect] [scotland] n.
|
|
| 159 |
General |
yeterli veya uygun derece |
measure n.
|
|
| 160 |
General |
verilen miktar veya derece |
measure n.
|
|
| 161 |
General |
aşırı olmayan kapsam veya derece |
measure n.
|
|
| 162 |
General |
orta derece |
medium n.
|
|
| 163 |
General |
son derece bağnaz kimse |
wowser [australia] n.
|
|
| 164 |
General |
son derece tutucu kimse |
wowser [australia] n.
|
|
| 165 |
General |
son derece zalim ve acımasız olma |
heinousness n.
|
|
| 166 |
General |
yüksek derece |
high n.
|
|
| 167 |
General |
yüksek derece (miktar, güç) |
highness n.
|
|
| 168 |
General |
son derece memnun etme |
oblectation n.
|
|
| 169 |
General |
sağa doğru 180 derece dönme |
rightabout n.
|
|
| 170 |
General |
derece |
grise [obsolete] n.
|
|
| 171 |
General |
son derece uzunluk |
longsomeness n.
|
|
| 172 |
General |
belirli şartla altında elde edilen en yüksek derece |
optimum n.
|
|
| 173 |
General |
son derece serbest fikirli olma |
overfreedom n.
|
|
| 174 |
General |
en üst derece (gurur veya zenginlik) |
ruff [obsolete] n.
|
|
| 175 |
General |
derece |
rung n.
|
|
| 176 |
General |
son derece kötü niyetli kimse |
devil n.
|
|
| 177 |
General |
manyetik alan içine koyulduğunda 90 derece açıyla dönme yapan madde |
diamagnetic n.
|
|
| 178 |
General |
derece |
distinction n.
|
|
| 179 |
General |
derece |
cut n.
|
|
| 180 |
General |
önemli derece |
considerable n.
|
|
| 181 |
General |
en yüksek derece |
peak n.
|
|
| 182 |
General |
azalan derece |
peg n.
|
|
| 183 |
General |
birinci derece |
forerank n.
|
|
| 184 |
General |
dizide boyut veya miktara bağlı derece |
order n.
|
|
| 185 |
General |
en uç derece |
outrance [obsolete] n.
|
|
| 186 |
General |
en aşırı derece |
outrance [obsolete] n.
|
|
| 187 |
General |
son derece beceriksizce yapılmış bir taklit |
parody n.
|
|
| 188 |
General |
son derece tehlikeli bir görevi olan asker |
perdu [obsolete] n.
|
|
| 189 |
General |
son derece tehlikeli görevi olan asker |
perdue [obsolete] n.
|
|
| 190 |
General |
derece |
scantling [obsolete] n.
|
|
| 191 |
General |
en yüksek derece/mertebe |
pitch n.
|
|
| 192 |
General |
son derece akıllı olan adam |
solomon n.
|
|
| 193 |
General |
yüz seksen derece değişme |
somersault n.
|
|
| 194 |
General |
derece |
stall [obsolete] n.
|
|
| 195 |
General |
derece |
strength n.
|
|
| 196 |
General |
derece |
subordination [obsolete] n.
|
|
| 197 |
General |
düşük derece |
subordination [obsolete] n.
|
|
| 198 |
General |
(çin yoyosunda) bir çubuğu serbest bırakılarak 360 derece döndüren hareket |
suicide n.
|
|
| 199 |
General |
yüz seksen derece değişme |
summersault n.
|
|
| 200 |
General |
yüz seksen derece değişim |
summersault n.
|
|
| 201 |
General |
üstün olmak (sayı/nüfuz/kuvvet/etki/derece açısından) |
predominate v.
|
|
| 202 |
General |
derece vermek |
grading v.
|
|
| 203 |
General |
son derece aykırı gelmek |
be abhorrent to v.
|
|
| 204 |
General |
son derece öfkelenmek |
see red v.
|
|
| 205 |
General |
birisini son derece dikkatli bir gözle incelemek |
watch someone with an eagle eye v.
|
|
| 206 |
General |
birisini son derece dikkatli bir biçimde izlemek |
watch someone with eagle eye v.
|
|
| 207 |
General |
yüzseksen derece döndürmek |
rotate 180° degrees v.
|
|
| 208 |
General |
derece yapmak |
rank (first/second etc) in v.
|
|
| 209 |
General |
akademik derece vermek |
confer on v.
|
|
| 210 |
General |
derece almak |
place in a competition v.
|
|
| 211 |
General |
son derece ters gelmek |
be abhorrent to v.
|
|
| 212 |
General |
son derece güvenilir olmak |
be as good as one's bond v.
|
|
| 213 |
General |
akademik derece vermek |
confer upon v.
|
|
| 214 |
General |
son derece kararlı olmak |
be adamant on v.
|
|
| 215 |
General |
derece kazanmak |
place (in a competition) v.
|
|
| 216 |
General |
derece indirmek |
downgrade v.
|
|
| 217 |
General |
çalışmalarıyla kendini ispatlayarak derece derece terfi etmek |
work one's way up v.
|
|
| 218 |
General |
180 derece çevirmek |
rotate something by 180 degrees v.
|
|
| 219 |
General |
180 derece döndürmek |
rotate something by 180 degrees v.
|
|
| 220 |
General |
180 derece döndürmek |
rotate 180 degrees v.
|
|
| 221 |
General |
180 derece çevirmek |
rotate 180 degrees v.
|
|
| 222 |
General |
derece almak |
graduate v.
|
|
| 223 |
General |
son derece tartışmalı bir konu halini almak |
become a highly controversial topic v.
|
|
| 224 |
General |
son derece önemli bulmak |
find it very/extremely important v.
|
|
| 225 |
General |
bacakları 180 derece açmak |
do a split v.
|
|
| 226 |
General |
bacakları 180 derece açmak |
do the split v.
|
|
| 227 |
General |
son derece sıkıcı olmak |
be extremely boring v.
|
|
| 228 |
General |
360 derece dönmek |
rotate 360 degrees v.
|
|
| 229 |
General |
son derece bağlı/sadık olmak |
be fiercely loyal v.
|
|
| 230 |
General |
derece derece artmak ya da azalmak |
ratchet v.
|
|
| 231 |
General |
kazanmış olmak (akademik derece) |
hold v.
|
|
| 232 |
General |
verilmiş olmak (akademik derece) |
hold v.
|
|
| 233 |
General |
derece derece geçmek |
graduate v.
|
|
| 234 |
General |
derece almadan bitirmek (birleşik krallık üniversitelerinde) |
gulf [uk] v.
|
|
| 235 |
General |
bir şeyin son derece lehinde sonuçlanmak |
plump v.
|
|
| 236 |
General |
(adayı) sınav veya derece için üniversite yetkililerinin önüne getirmek |
present v.
|
|
| 237 |
General |
(bir derece, sertifika veya ödüle) başvurmak |
sit v.
|
|
| 238 |
General |
son derece kötü olmak |
stink v.
|
|
| 239 |
General |
son derece tehlikeli |
breakneck adj.
|
|
| 240 |
General |
son derece |
uttermost adj.
|
|
| 241 |
General |
derece derece artan |
progressive adj.
|
|
| 242 |
General |
son derece |
darned adj.
|
|
| 243 |
General |
keyfine son derece düşkün |
voluptuous adj.
|
|
| 244 |
General |
birinci derece |
linear adj.
|
|
| 245 |
General |
son derece |
sublime adj.
|
|
| 246 |
General |
son derece |
last adj.
|
|
| 247 |
General |
derece derece olan |
gradual adj.
|
|
| 248 |
General |
son derece protestanca (bir yaklaşım vb) |
evangelical adj.
|
|
| 249 |
General |
son derece |
damned adj.
|
|
| 250 |
General |
son derece biçimsiz |
hideous adj.
|
|
| 251 |
General |
son derece |
intense adj.
|
|
| 252 |
General |
son derece sıcak ve kurak |
torrid adj.
|
|
| 253 |
General |
birinci derece önemli |
fundamental adj.
|
|
| 254 |
General |
son derece güzel |
superfine adj.
|
|
| 255 |
General |
aşırı derece küçük |
runty adj.
|
|
| 256 |
General |
son derece |
direful adj.
|
|
| 257 |
General |
en az derece |
least adj.
|
|
| 258 |
General |
son derece |
veriest adj.
|
|
| 259 |
General |
son derece |
gloating adj.
|
|
| 260 |
General |
son derece sefil |
wretched adj.
|
|
| 261 |
General |
son derece modern |
ultramodern adj.
|
|
| 262 |
General |
son derece |
arrant adj.
|
|
| 263 |
General |
son derece kötü |
abject adj.
|
|
| 264 |
General |
son derece |
utter adj.
|
|
| 265 |
General |
son derece dikkatsiz |
sloppy adj.
|
|
| 266 |
General |
son derece |
thundering adj.
|
|
| 267 |
General |
son derece yüzsüz |
as bold as brass adj.
|
|
| 268 |
General |
son derece küçük |
infinitesimal adj.
|
|
| 269 |
General |
son derece kararlı |
adamant adj.
|
|
| 270 |
General |
son derece çirkin |
skanky adj.
|
|
| 271 |
General |
son derece |
ultra adj.
|
|
| 272 |
General |
önemsiz (fark/derece vb) |
nominal adj.
|
|
| 273 |
General |
büyük (derece/miktar) |
great adj.
|
|
| 274 |
General |
son derece kararlı |
adamant on adj.
|
|
| 275 |
General |
derece gösteren |
ordinal adj.
|
|
| 276 |
General |
aşırı derece karanlık |
gloomful adj.
|
|
| 277 |
General |
alanında son derece yetenekli |
crackerjack adj.
|
|
| 278 |
General |
son derece kalifiye |
highly qualified adj.
|
|
| 279 |
General |
son derece yetenekli |
highly qualified adj.
|
|
| 280 |
General |
son derece vasıflı |
highly qualified adj.
|
|
| 281 |
General |
kendine son derece güvenen |
overconfident adj.
|
|
| 282 |
General |
son derece saygın |
highly regarded adj.
|
|
| 283 |
General |
son derece etkili |
impelling adj.
|
|
| 284 |
General |
son derece samimi |
lovey-dovey adj.
|
|
| 285 |
General |
son derece etkileyici |
eye-popping adj.
|
|
| 286 |
General |
son derece öfkelenmiş |
red-hot adj.
|
|
| 287 |
General |
son derece nitelikli |
well-qualified adj.
|
|
| 288 |
General |
son derece kaliteli |
well-qualified adj.
|
|
| 289 |
General |
-e son derece karşı |
damning adj.
|
|
| 290 |
General |
üçüncü (derece) |
tertiary adj.
|
|
| 291 |
General |
son derece saygın |
highly reputable adj.
|
|
| 292 |
General |
son derece ilgili |
deeply concerned adj.
|
|
| 293 |
General |
son derece endişeli |
deeply concerned adj.
|
|
| 294 |
General |
son derece önemli |
critical adj.
|
|
| 295 |
General |
son derece önemli |
vital adj.
|
|
| 296 |
General |
ileri derece |
advanced adj.
|
|
| 297 |
General |
son derece zeki |
too clever adj.
|
|
| 298 |
General |
aşırı/son derece meşgul veya yoğun |
extremely busy adj.
|
|
| 299 |
General |
son derece hafif |
featherlight adj.
|
|
| 300 |
General |
son derece |
abject adj.
|
|
| 301 |
General |
son derece keyifli |
highly enjoyable adj.
|
|
| 302 |
General |
son derece eğlenceli |
highly enjoyable adj.
|
|
| 303 |
General |
ikinci derece statüsü olan |
associate adj.
|
|
| 304 |
General |
santigrat derece ile ilgili |
centigrade adj.
|
|
| 305 |
General |
son derece yalnız |
exceedingly lonely adj.
|
|
| 306 |
General |
kendini son derece adamış |
highly-committed adj.
|
|
| 307 |
General |
son derece hassas |
ultrasensitive adj.
|
|
| 308 |
General |
son derece başarılı |
incandescent adj.
|
|
| 309 |
General |
son derece süslü |
highly touted adj.
|
|
| 310 |
General |
son derece yaygın |
overbroad adj.
|
|
| 311 |
General |
son derece ateşli ve saldırgan |
take-no-prisoners adj.
|
|
| 312 |
General |
son derece |
raging adj.
|
|
| 313 |
General |
aşırı derece |
raging adj.
|
|
| 314 |
General |
son derece canlı renk |
acid adj.
|
|
| 315 |
General |
son derece pahalı |
extremely costly adj.
|
|
| 316 |
General |
son derece zarif |
neat adj.
|
|
| 317 |
General |
son derece yanıcı |
tindery adj.
|
|
| 318 |
General |
son derece aptalca |
tomfool adj.
|
|
| 319 |
General |
son derece sıra dışı |
tonitruous adj.
|
|
| 320 |
General |
son derece sıra dışı |
tonitruant adj.
|
|
| 321 |
General |
dokunmaya son derece duyarlı |
touchy adj.
|
|
| 322 |
General |
son derece hassas |
tremulous adj.
|
|
| 323 |
General |
son derece zehirli |
highly poisonous adj.
|
|
| 324 |
General |
son derece temiz |
antiseptic adj.
|
|
| 325 |
General |
son derece derli toplu |
antiseptic adj.
|
|
| 326 |
General |
son derece doğru |
ultraprecise adj.
|
|
| 327 |
General |
son derece kesin |
ultraprecise adj.
|
|
| 328 |
General |
son derece hatasız |
ultraprecise adj.
|
|
| 329 |
General |
son derece heyecan verici/popüler |
red hot adj.
|
|
| 330 |
General |
son derece etkileyici |
awful adj.
|
|
| 331 |
General |
son derece tehlikeli |
awful adj.
|
|
| 332 |
General |
son derece riskli |
awful adj.
|
|
| 333 |
General |
son derece zararlı |
awful adj.
|
|
| 334 |
General |
son derece kötü |
gosh–awful adj.
|
|
| 335 |
General |
son derece nahoş |
gosh–awful adj.
|
|
| 336 |
General |
son derece |
errant adj.
|
|
| 337 |
General |
son derece güçlü |
weapons-grade adj.
|
|
| 338 |
General |
son derece yoğun |
weapons-grade adj.
|
|
| 339 |
General |
son derece dayanıklı |
weapons-grade adj.
|
|
| 340 |
General |
son derece güçlü |
industrial-strength adj.
|
|
| 341 |
General |
son derece yoğun |
industrial-strength adj.
|
|
| 342 |
General |
son derece dayanıklı |
industrial-strength adj.
|
|
| 343 |
General |
son derece |
living adj.
|
|
| 344 |
General |
son derece |
black adj.
|
|
| 345 |
General |
yüksek bir ses gibi son derece dikkat çekici ve bariz |
blaring adj.
|
|
| 346 |
General |
o derece |
what adj.
|
|
| 347 |
General |
orta derece |
medioxumous adj.
|
|
| 348 |
General |
son derece isabetli |
microscopic adj.
|
|
| 349 |
General |
son derece isabetli |
microscopical adj.
|
|
| 350 |
General |
son derece |
mortal adj.
|
|
| 351 |
General |
son derece harap |
bombed-out adj.
|
|
| 352 |
General |
son derece ve bariz suç olan |
heinous adj.
|
|
| 353 |
General |
son derece zor |
hellacious adj.
|
|
| 354 |
General |
son derece büyük |
hellacious adj.
|
|
| 355 |
General |
(ingiltere'deki devlet okullarında) aynı soyada sahip iki veya daha çok oğlan çocuğu arasında yaş veya derece bakımından ikinci sırada gelen |
minor adj.
|
|
| 356 |
General |
son derece iyi |
brag adj.
|
|
| 357 |
General |
aşırı derece ağır |
breakback adj.
|
|
| 358 |
General |
son derece yanlış |
horrible adj.
|
|
| 359 |
General |
son derece önemli |
monumental adj.
|
|
| 360 |
General |
son derece dokunaklı |
rhapsodic adj.
|
|
| 361 |
General |
son derece uygun |
hypercorrect adj.
|
|
| 362 |
General |
son derece etkili |
moving adj.
|
|
| 363 |
General |
son derece başarılı |
gangbuster adj.
|
|
| 364 |
General |
son derece mükemmel |
gangbusters adj.
|
|
| 365 |
General |
son derece başarılı |
gangbusters adj.
|
|
| 366 |
General |
son derece doğru |
rigorous adj.
|
|
| 367 |
General |
son derece kötü |
gnarly adj.
|
|
| 368 |
General |
son derece hoş |
dainty adj.
|
|
| 369 |
General |
son derece |
damn adj.
|
|
| 370 |
General |
son derece engin ve adil |
green adj.
|
|
| 371 |
General |
son derece uzun |
longsome adj.
|
|
| 372 |
General |
son derece kurnaz |
overcunning adj.
|
|
| 373 |
General |
son derece müşkülpesent |
overcurious [obsolete] adj.
|
|
| 374 |
General |
son derece doğrudan |
overdirect adj.
|
|
| 375 |
General |
son derece tiksindirici |
overfoul adj.
|
|
| 376 |
General |
son derece açık sözlü |
overfrank adj.
|
|
| 377 |
General |
son derece rahatsız edici |
overfraught adj.
|
|
| 378 |
General |
son derece hür |
overfree adj.
|
|
| 379 |
General |
son derece serbest fikirli |
overfree adj.
|
|
| 380 |
General |
son derece verimli |
overfruitful adj.
|
|
| 381 |
General |
son derece zor beğenen |
overfussy adj.
|
|
| 382 |
General |
son derece tamahkar |
overgreedy adj.
|
|
| 383 |
General |
son derece neşeli |
overhappy adj.
|
|
| 384 |
General |
son derece sert |
overhard adj.
|
|
| 385 |
General |
son derece başıboş |
overidle adj.
|
|
| 386 |
General |
son derece inatçı |
overinsistent adj.
|
|
| 387 |
General |
son derece gergin |
overintense adj.
|
|
| 388 |
General |
son derece uyanık |
overknowing adj.
|
|
| 389 |
General |
son derece iffetsiz |
overlewd [obsolete] adj.
|
|
| 390 |
General |
son derece serbest fikirli |
overliberal adj.
|
|
| 391 |
General |
son derece çekici |
overluscious adj.
|
|
| 392 |
General |
son derece ciddi |
overserious adj.
|
|
| 393 |
General |
son derece sıcak |
roasting adj.
|
|
| 394 |
General |
son derece etkili |
impellent adj.
|
|
| 395 |
General |
son derece sabırlı |
omnipatient adj.
|
|
| 396 |
General |
son derece |
omnipotent [obsolete] adj.
|
|
| 397 |
General |
son derece kararlı |
inexorable adj.
|
|
| 398 |
General |
son derece |
ingrained adj.
|
|
| 399 |
General |
son derece saçma |
highly odd adj.
|
|
| 400 |
General |
son derece etkili |
drive adj.
|
|
| 401 |
General |
son derece yeni |
fangled adj.
|
|
| 402 |
General |
son derece arzulanan |
fantabulous adj.
|
|
| 403 |
General |
son derece kararlı |
ironclad adj.
|
|
| 404 |
General |
son derece önemli |
climacterical adj.
|
|
| 405 |
General |
son derece güçlü |
pounding adj.
|
|
| 406 |
General |
sözcükte üçüncü derece vurguya ait veya ilgili |
tertiary adj.
|
|
| 407 |
General |
son derece zararlı |
deadly adj.
|
|
| 408 |
General |
birinci derece |
first-string adj.
|
|
| 409 |
General |
son derece hareketli |
flying adj.
|
|
| 410 |
General |
son derece belirsiz |
foggiest adj.
|
|
| 411 |
General |
ikinci derece |
second-class adj.
|
|
| 412 |
General |
son derece sıcak |
seething adj.
|
|
| 413 |
General |
son derece zarif |
silken adj.
|
|
| 414 |
General |
son derece nadir |
exceedingly rare adj.
|
|
| 415 |
General |
son derece ender |
exceedingly rare adj.
|
|
| 416 |
General |
son derece muazzam |
superexcellent adj.
|
|
| 417 |
General |
son derece çağdaş |
supermodern adj.
|
|
| 418 |
General |
son derece |
mightily adv.
|
|
| 419 |
General |
son derece |
jolly adv.
|
|
| 420 |
General |
son derece modern |
up to the minute adv.
|
|
| 421 |
General |
son derece komik bir şekilde |
killingly adv.
|
|
| 422 |
General |
son derece |
to the nth degree adv.
|
|
| 423 |
General |
son derece |
unco adv.
|
|
| 424 |
General |
son derece |
with a vengeance adv.
|
|
| 425 |
General |
son derece küçük bir şekilde |
infinitesimally adv.
|
|
| 426 |
General |
son derece |
to the utmost adv.
|
|
| 427 |
General |
son derece |
in some highest degree adv.
|
|
| 428 |
General |
son derece |
cruelly adv.
|
|
| 429 |
General |
son derece |
in the highest degree adv.
|
|
| 430 |
General |
son derece |
revoltingly adv.
|
|
| 431 |
General |
son derece |
almighty adv.
|
|
| 432 |
General |
son derece |
out and out adv.
|
|
| 433 |
General |
son derece komik bir şekilde |
sidesplittingly adv.
|
|
| 434 |
General |
son derece |
surpassingly adv.
|
|
| 435 |
General |
son derece gizli bir şekilde |
in strict confidence adv.
|
|
| 436 |
General |
son derece |
infinitely adv.
|
|
| 437 |
General |
bir derece |
to a certain extent adv.
|
|
| 438 |
General |
son derece karanlık biçimde |
darkliestly adv.
|
|
| 439 |
General |
son derece |
sadly adv.
|
|
| 440 |
General |
son derece |
rattling adv.
|
|
| 441 |
General |
son derece |
beyond measure adv.
|
|
| 442 |
General |
son derece |
vengeancely adv.
|
|
| 443 |
General |
son derece |
eminently adv.
|
|
| 444 |
General |
son derece |
all-fired adv.
|
|
| 445 |
General |
son derece |
out-and-out adv.
|
|
| 446 |
General |
son derece detaylı biçimde |
in great detail adv.
|
|
| 447 |
General |
ileri derece |
to the highest degree adv.
|
|
| 448 |
General |
ileri derece |
on highest degree adv.
|
|
| 449 |
General |
sonuncu ama son derece önemli olarak |
last but not least adv.
|
|
| 450 |
General |
son derece |
staggeringly adv.
|
|
| 451 |
General |
ne derece |
to what extent adv.
|
|
| 452 |
General |
son derece başarılı bir seviyede |
at a very successful level adv.
|
|
| 453 |
General |
son derece |
majorly adv.
|
|
| 454 |
General |
son derece üzücü bir biçimde |
devouringly adv.
|
|
| 455 |
General |
bu derece |
thus adv.
|
|
| 456 |
General |
son derece |
unaccountably adv.
|
|
| 457 |
General |
son derece |
terrible adv.
|
|
| 458 |
General |
son derece |
downright adv.
|
|
| 459 |
General |
son derece |
thumping adv.
|
|
| 460 |
General |
o derece |
to that extent adv.
|
|
| 461 |
General |
son derece |
unboundably adv.
|
|
| 462 |
General |
son derece |
ungodly adv.
|
|
| 463 |
General |
o derece |
yay adv.
|
|
| 464 |
General |
son derece |
main [obsolete] adv.
|
|
| 465 |
General |
son derece |
mainly [uk] adv.
|
|
| 466 |
General |
son derece |
black [uk] adv.
|
|
| 467 |
General |
son derece |
whacking adv.
|
|
| 468 |
General |
son derece |
blindingly adv.
|
|
| 469 |
General |
son derece isabetli bir şekilde |
microscopically adv.
|
|
| 470 |
General |
son derece |
bone adv.
|
|
| 471 |
General |
son derece |
hella adv.
|
|
| 472 |
General |
son derece |
hellishly adv.
|
|
| 473 |
General |
son derece mükemmel |
gangbusters adv.
|
|
| 474 |
General |
son derece başarılı |
gangbusters adv.
|
|
| 475 |
General |
son derece doğru olarak |
rigorously adv.
|
|
| 476 |
General |
son derece |
damned adv.
|
|
| 477 |
General |
son derece |
giantly adv.
|
|
| 478 |
General |
son derece |
heavenly adv.
|
|
| 479 |
General |
aşırı derece |
heavenly adv.
|
|
| 480 |
General |
son derece liberal biçimde |
overfreely adv.
|
|
| 481 |
General |
son derece açık fikirli bir şekilde |
overliberally adv.
|
|
| 482 |
General |
son derece |
roaring adv.
|
|
| 483 |
General |
son derece |
deuced adv.
|
|
| 484 |
General |
son derece kararlı bir halde |
inexorably adv.
|
|
| 485 |
General |
son derece |
crashingly adv.
|
|
| 486 |
General |
son derece |
done [dialect] adv.
|
|
| 487 |
General |
bu derece |
ferforth adv.
|
|
| 488 |
General |
son derece |
doggone adv.
|
|
| 489 |
General |
son derece |
doggoned adv.
|
|
| 490 |
General |
son derece |
flat-out [us] adv.
|
|
| 491 |
General |
son derece |
parlous adv.
|
|
| 492 |
General |
son derece |
cruel [dialect] adv.
|
|
| 493 |
General |
son derece |
screamingly adv.
|
|
| 494 |
General |
bu derece |
so ferforth adv.
|
|
| 495 |
General |
son derece |
something adv.
|
|
| 496 |
General |
son derece |
surpassing adv.
|
|
| 497 |
General |
ilave niteliğindeki belirsiz miktar veya derece |
some pron.
|
|
| 498 |
General |
son derece küçük anlamı veren ön ek |
nanno- pref.
|
|
| 499 |
General |
son derece küçük anlamı veren ön ek |
nano- pref.
|
|
| 500 |
General |
son derece anlamına gelen ön ek |
pre- pref.
|
|
